5 Kasım 2007 Pazartesi

Gezi Notları-1 (Çaldağı-Bostanpınarı)

Antalya Yolu Çaldağı Yaylası-Bostanpınarı

caldagi1.jpg

Bu sene hafta sonları bir yolunu bulup dağlara, yaylalara gitmek arzusundayım. Ev ahalisi de çoktan hazır zaten. Bu yılın güz mevsimine kadar özellikle validemin çocukluk ve gençlik zamanlarına yolculuk yapmak istiyoruz. Gitmeyi düşündüğümüz yerler hakkında yaptığım derlemelerin dışında bilgim yok. Çoğunu görmedim.

Yöre gezimizin ilk durağı Çaldağı Yaylası. Antalya yolunun 30. kilometresinden sağa, Sefaköy yoluna sapıyoruz. Genç bir köylü yol ayrımında el kaldırıyor ama arabada yer olmadığını fark edince vazgeçiyor. Durup emin olmak için Çaldağı’nı soruyoruz. Derelilerin yaylası orası diyor, bakın ileride evleri görünüyor.yayla.jpg

Yaklaşık bir km. sonra yaylanın toprak yolu görünüyor. Sağa sapıp çoktan köy görünümünü kazanmış yayla içine giriyoruz. Birkaç gün önce yağan yağmurdan her taraf çamur olmuş. Yayla içine giden yol tamamen traktöre uygun. En son ne zaman buraya geldiklerini unutan bizimkiler Hacı Mehmet’in evini kestiremiyorlar. Ortalıkta kimseler görünmüyor. O aralıkta hemen fotoğraf çekiyorum. Yaylanın etrafı alabildiğine uzanan genişlikte ekin tarlası. Bu sene buralara sevindirici ölçüde yağış almış. Ekmek almadığımızı hatırlayınca önümüz çıkan ilk evin kapısını çalmak istiyoruz. Hem ekmek isteyeceğiz hem de Hacı’nın evini soracağız. Az ilerideki avluda tanıdık insanları görüyoruz. Durumu anlatıyoruz. Tandır ekmeği beklerken belediye ekmeği getiriyorlar. Birkaç evin ardından geçip Hacı Mehmet’in evine ulaşıyoruz. Pederin amcasının oğlu Hacı, evin önünde bir şeylerle meşgul. Önce tanıyamıyor bizi. Sonra gülerek yahu diyor, siz buraların yolunu bilir miydiniz? Yemek, çay diye ısrar ediyor içtenliğiyle.caldagi-giris.jpg

Bostanpınarı’na gideceğimizi ve vaktimizin olmadığını söylüyoruz. Darılıyor bize, 40 sene sonra geldiniz, olmaz böyle diyor. Patırcıların Hacı Mehmet, pederin yaşıtı. Yetmişinden fazla yani. Sonra yanımıza kadınlar geliyor. Eller öpülüyor. Bu arada ısrarlar devam ediyor. Bir hanım tez evine gidip bir kâse koyun yoğurduyla dönüyor yanımıza. Akrabalardanmış. Onlar sohbete devam ederken Hacı ile kısa bir gezintiye çıkıyorum. Bir tepeciğin altındaki evin bahçesinde elma ağaçları var bolca. İyi bakmış. Senden sonra buralara sahiplenecek kimse var mı diye soruyorum. Kendileri bilir diyor. Yaylada 15 hane var. Yaz kış oturuyormuş çoğu. Küçükbaş yetiştiriciliği ve güzün ekin hasadı yoğun zamanlarını alıyor.

Hacı, girişimciliğini kullanarak yaylaya büyükçe bir cami yaptırmış. Cebimizden beş kuruş çıkmadı, hayırsever işi oldu ama imam lazım diyor. Cami bahçesine lojman bile yaptırmış. Bana az müsaade diyorum. Tepeciğe çıkmak istiyorum. Yürüyorum. Üst kısımda alabildiğine geniş bodur ağaçlı arazi uzanıyor. Burada ekin yok. Sürünün bir kısmı düzlükte otluyor. Aşağıdan seslenmeseler buradan ayrılacağım yok aslında. Hacı’ya Bostanpınarı’nı soruyoruz. Sefaköy yoluna, sağa sapın rampa bitince sola döneceksiniz diye yolu tarif ediyor.caldagicesme.jpg

Yarım saat kadar kaldığımız Çaldağı’ndan ayrılıyoruz. Tarif üzere, ilk rampadan sola patika bir yola sapıyoruz. Arabamın gideceğinden emin değilim ama, gezimizin asıl hedefi burası. Gerekirse yürüyeceğiz. Valide, çocukluğunu geçirdiği buraların hafızasından silindiğini söylüyor. Az ileride yemyeşil bir vadi görünüyor. İşte burası diyor heyecanla. Oldukça yavaş ilerleyip üç ayrı yerden suların aktığı pınarın başına varıyoruz. Karı koca, biz aşağıya yürüyeceğiz diyorlar. Yemyeşil ekin tarlalarının arasında yaşlı söğüt ağaçları görünüyor uzaktan. Belli ki, ağaç kenarlarına bir ırmak var. Bizimkiler çoktan tarlaların yanına ulaşmışlar. Çimenlerin üzerinden arabamı sürüp yanlarına ulaşıyorum. Onca kuraklığa rağmen buralardan bereket fışkırmış. Ekinler tavında. Piknik için uygun bir yer buluyoruz. Irmak yatağında idare edecek kadar su akıyor. Burası Arkıtçayı. Bir kilometre kadar sonra Antalya yolunun altından karşı kıyıya gidiyor su.bostan2.jpg

Hatıralar canlanıyor. Annem tarifsiz bir heyecanla şurada oyun oynadığını, şurada kille çamaşır yıkadıklarını anlatıyor. Derin bir geçmiş özlemi sarıyor. Tam 50 sene geçti buralara gelmeyeli diyor. Arazi bana da çok uygun. Böcü börtü, kelebek çok etrafta. Ekin tarlalarında kelebek kovalıyorum fotoğraflamak için.bostan1.jpg

Toparlanıp yeniden yukarıya subaşına çıkıyoruz. Buz gibi pınarın emsalsiz suyundan içiyoruz. Çiseleyen yağmur hızını arttırmadan Sefaköy yoluna ulaşıyoruz. Buradan Bulumya’ya gitmek istiyoruz ama, doluya dönüşen yağış sebebiyle vazgeçiyor, yolun kenarına çektiğimiz arabanın içinden, kuraklığın bitmesine dua ediyoruz…

19.05.2007

0 comments: