29 Ocak 2014 Çarşamba

Unutulmayan eski kış geceleri

0 comments
İsmail DETSELİ'den...

Son yıllarda hızla gelişen teknolojik aletlerin çocuklarımızı ve torunlarımızı nasıl bizden örf ve adetlerimizden kopardığını düşünerek kahroluyordum ki, yavrusu üniversitede okuyan bir yakınım evladı ile gelip bana “İsmail abi çocuğuma geçmişten, kış gecelerinden kültürümüzden anlatmanı rica ediyorum ne dersin?” dedi. Bu sözlere o kadar sevindim ki anlatamam. “Hay hay” dedim delikanlıya sordum “Yavrum geçmişten neleri merak ediyorsun neleri anlatayım sana?” “Amca bana örneğin bir kış mevsimini nasıl geçirirdiniz nelerle meşgul olurdunuz, kışın gündüz ve geceleri nasıl geçerdi ne işler yapardınız?”
Anlattım. Kışa hazırlık kışın bitimi ve baharın gelişi ile başlardı. Baharla köyümüzün kırsalındaki çayırlar uyanmaya başlayınca meralar taş gazel gibi şeylerden temizlenir, büyük çaylardan akıp giden sular arklar vasıtası ile o meralara yöneltilir bol bol sulanır, otlar haziran ayında yeşil olarak biçilir evlere taşınırdı. Kış için malımız yedirmek için kurutulup hazır edilirdi.
Bundan sonra güzden ekilmiş olan ekinler Temmuz’da hasat edilir harmana çıkar ve düğen sürüldükten sonra harman savrulur, tahıllar ve samanlar evlere taşınırdı. Ekilen bostanlardan soğan, patates, mısırlar ve diğer sebzeler hasat edilir kimisi kurutularak kimileri değişik işlemler ile kış yiyeceği olarak evlere taşınır, pancardan, üzümden pekmez kaynatılırdı. Bahçelerimizdeki olgunlaşmış cevizler ağaçlarından uzun sırıklarla çırpılıp evlere getirilir, bunun yanında tarla ve bahçelerimizdeki yabani ve doğal meyveler aslına uygun olarak kak olarak kurutulurdu.
Artık güz mevsimi gelmiştir dağlarımızdaki Allah’ın bir lütfu olarak kendiliğinden yetişmiş olan meşe ağacının pelitleri, kırmızı ve sarı alıçlar, dağ armutları (ahlat) yaban erikleri (yonuz eriği), itburnu (kuşburnu), böğürtlen cinsinden dikenli bir bitkinin gül tohumları, bunlar güzün olgunlaşır, onları toplayıp evlere getirirdik. Kaynatma sonrası oluşan hoşaflık doğal gıdanın yanında armutların sap ve iç tohumlarını temizledikten sonra kilimler üzerine serip güneşte güzelce kuruturduk. Bunların yanında güneşin ısısı azalmadan tahıllar yıkanır ya tam senelik ya da altı aylık olarak yıkanıp kurutulan buğday arpalar değirmende un yapılmak üzere hazırlanırdı. Bunun yanında buğdayların özenle seçilen kısmından bulgurluk ve yarmalık yapılacak 200 kilo kadar ayrı tutulur bulgur kaynatılıp kurutulduktan sonra köyümüzün birçok mihenk yerlerinden bulunan geniş taş dibeklerde ağaçlardan yapılmış özel tokmaklar ile gençler tarafından dövülürdü. Kabuğu alınır, kış gecelerinden sadece eğlenmek için gençler tarafından el değirmeninde çekilerek doğal bulgur, pilav yapmak üzere yine ham buğdaydan yapılan tarhana için buğday da el değirmeninde çekilirdi. Bostan sulamaları bittikten sonra sular boşa çıkınca değirmenler çalışır ve unlar öğütülür.
Ormandan davar ve sığırlara kışın yedirmek için meşe yaprakları kesilerek evlere taşınıp kurutulur, samanlıklara taşınarak kışa hazır olurdu. Ardından kış yakacağı olan ormandan odun taşınması da günlerce sürerdi. Kış geceleri akşam oturmalarında eğlencelik yiyecek olarak ağaçlardan toplanıp saman içerisine saklanarak taze özelliğini kaybetmeyen alıç, toprağa gömülen çıkarıldıktan sonra soba üzerinde kebap yapılan pelitlerin yanında, köyümüze has bir bitki olan ya turşu olarak ya da demet yapılarak kışa saklanmış halde yemeye hazır şifa deposu gılappa olmazsa olmazdı. Un öğütmeleri sona ermiş olan değirmenlerde o kurutmuş olduğumuz yaban armudu ve çuvallar dolusu ocaklarda özel olarak patlatılmış mısırlar değirmene götürülüp öğütülür. Bunlar mısır unu armut unu yapılarak daha nohuttan yapılan kavurga buğday kavurması misafirlere sahanlarda sunulur hem kış eğlenceliği hem de bazı hastalıklara şifa olarak kullanılırdı.
Artık kış bastırmış kar yağmış, mallar ve insanlar evlere girmiştir. Alaturka saatler kullanılır akşam saat 12’de yatsı ise 1.30’da kılınırdı. Uzun kış oturmaları gece saat 6-7’leri bulurdu. Sabah kalkan evin fertleri kimisi odun ocağında bulamaç veya tarhana çorbasını hazırlayıp sarımsaklı mis kokusuyla sofrayı hazır ederdi. Bir kısmı damlardan karları kürürdü. Sonra sokak çeşmelerine yol açılarak davar, sığırlar sulanır, yemlenir; hanımlar ev işlerine bakarken evin genç ve olgun yaştaki erkekleri gündüz oturması için arkadaş gurupları oluştururdu. Yine akşam yemeği sonrası evin hanımı ve çocuklar komşu oturmasına giderken erkekler yaş guruplarına göre yaşlı orta yaşlı ve gençlerden oluşan baranalar kurulur kış boyu pişmaniye ve arabaşı gibi ikramlarla arkadaşlar kış sohbeti yaparlardı. Gençler av kararı alırlar tavşan ve keklik avına giderler vurulan avlar ise sayısına göre ikişer üçer aileler birleştiği sofralarda yenirdi. Özel doldurulup mangal ateşinde pişen tavşan eti ovalanmış ve hafif tereyağında kavrulmuş olan bazlama ekmeğin ovması üzerine tavşan etleri dağılarak her ferdin kaşığına yetecek şekilde adilce büyük bir kapta sunulurdu. Yaprak sarması tirit gibi köyümüze has güzel yemekler yendikten sonra ardından nohutlu kişnişli bulgur pilavı yanında kayısı ve erik kurusundan yapılmış tadına doyulmayan hoşafla çok iştahlı yenirdi.
Böyleydi işte eski zamanlar, ama unutulmayan damakta tad bırakan zamanlar… Bir zaman makinesine girip gidebilseydik o günlere…

http://www.memleket.com.tr/unutulmayan-eski-kis-geceleri-18396yy.htm