24 Aralık 2017 Pazar

Tarihi Süreçte Vâdi-i Meram'da Nüfus ve Gelirler

0 comments

Yrd. Doç. Dr. Muammer ULUTÜRK

Vadi-i Meram'la ilgili yeni belgeler, bilgiler çıkıyor karşıma araştırdıkça. Bunlardan biri de temettuat defterlerinde bulduğum nüfus ve gelirlerle ilgili oldu. 

(Not: Aşağıdaki metin kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.)

 Tarihi Süreçte Vâdi-i Meram'da Nüfus ve Gelirler


Konya’da 1840’lı yıllarda toplam 144 mahalle bulunmaktadır. Genellikle mahallelerde hane sayısı 100’ün altındadır. Bu rakamın üzerindeki mahalle sayısı 7’dir. En kalabalık mahalle ise Vâdi-i Meram Temettuat Defteri’ne[1] göre 222 hane ile Vâdi-i Meram’dır. Konya’da 19. yüzyılın ortaları itibarıyla mevcut olan kayıtlara göre Temettuat Vergisi, vergi sınıflarına göre kaydedilmiştir. En yüksek vergi sınıfı “sınıf-ı evvel” şeklinde belirtilmiştir. Konya’daki mahalleler içinde en fazla vergi ödeyen, 10.956 kuruş 33 para ile Vâdi-i Meram’dır. Bu dönemde Osmanlı ailesinin ortalama beş bireyden meydana geldiği kabul edilirse Vâdi-i Meram’da 1110 kişinin yaşadığı tahmin edilebilir. Bu şekliyle Vâdi-i Meram, 19. yüzyılın ortası itibarıyla Konya’nın en kalabalık mahallesi konumunda olmaktadır (Akdağ, 2014, 154). Yüksek vergi ödeme durumunun yörede yapılan hayvancılık, yaylacılık, tarım ve Vâdi-i Meram’daki değirmenler sebebiyle olduğu düşünülebilir.
Vilayet masraflarının tevzi ve taksimini yapmak için oluşturulan salyane defterine göre ise 1793 yılında Konya’nın şehir merkezinde, tekâlif-i örfiyye türünden vergileri ödemekle yükümlü 3522 gerçek hane (menzil) bulunmakta olup bunların yaklaşık % 28’ine tekabül eden 982 hanesi Meram’da yaşamaktadır. Her hanede 5 kişinin bulunduğu varsayımıyla hareket ettiğimizde 18. Yüzyıl sona ererken Meram’da 4910 kişinin yaşadığı söylenebilir. Söz konusu nüfusun % 24’ü ise Vâdi-i Meram ve Uluırmak olmak üzere diğerlerine kıyasla oldukça büyük iki mahallenin mevcudiyetinden söz edilebilir.1848 tarihli temettuat sayımına göre Konya’da 5724 hane bulunmaktadır. Bu hanelerin % 18’ine tekabül eden 1058’i Meram mahallelerinde ikamet etmektedir. Bir önceki (1793 yılı) tahrirde olduğu gibi, 1848 yılında da Meram bölgesindeki en kalabalık iskan sahası yine Vâdi-i Meram mahallesi gözükmektedir. Yaklaşık 50 yıl öncesinde 119 hane kayıtlı bulunan mahalledeki nüfus yaklaşık % 70 oranında artarak 203 haneye yükselmiştir (Dinç, 2014, 143).
1935 yılı nüfus sayımına göre Merkez Nahiye içinde en fazla nüfus Meram Dere Köyünde (1978) bulunmaktadır (Dinç, 2014, 41). 1965 yılına gelindiğinde Meram Nahiyesi’ne bağlı Meram Dere’de nüfusun 3443 kişiye ulaştığı görülmektedir (DİE, 1965). Mevcut kayıtlara göre Vâdi-i Meram, Konya’nın en kalabalık nüfusuna sahip, en üretken ve vergi gelirleri bakımından oldukça iyi durumda olma özelliğini tarih boyunca sürdürmüştür.
VÂDİ-İ MERAM TEMETUAT DEFTERİNDEN ÖRNEKLER
Temettuat defterlerinden Vâdi-i Meram sakinlerinin hayvancılık, bağcılık ve rençberlik gibi işlerle uğraştıkları ve bunlardan elde ettikleri gelirlerin vergisini beyan ile ödedikleri görülmektedir. Bu defterlerdeki kayıtlara bakarak, Vâdi-i Meram sakinlerinin kendi işlerinin dışında gelir getiren başka işlerle de meşgul oldukları ve bu durumun iktisadi bir refahlık ifade ettiğini söyleyebiliriz.
Vâdi-i Meram Temettuat Defterinde çok sayıda örnek yer almakla birlikte aşağıdaki gibi birkaç örnek vermekle iktifa edeceğiz.
Hane 1, numara 1:
Mahalle sakinlerinden İbrahim Oğlu Hacı Mehmed Efendi’ye ait emlak, arazi ve temettuatı:
Geçen sene verdiği bir senelik şahsi vergi: 50 kuruş
Koyun ve keçi ticaretinden vergisi: 6 kuruş
Otlak ve kışlak vergisi: 15 kuruş
Maktu bağ toplamı: 5 kuruş
Toplam vergi: 26 kuruş
Mal Varlığı: Ekilmemiş 2 dönüm tarla, 2 dönüm bağ, 1 sağmal inek, 3 sağmal ağnam, 3 sağmal keçi, 45 dölsüz koyun, esbaptan 5’te bir hisse, 1 beygir, 30 kuzu ve 30 oğlağı bulunmaktadır. Bir senede tahminen alınan toplam temettuatı 880 kuruş.
Hane 7 numara 1:
Mahalle sakinlerinden İsmail Oğlu Hasan Efendi’nin emlak, arazi ve temettuatı şöyledir:
Mahallede berat-ı âli ile ikinci hatiplik yapmaktadır.
Geçen sene verdiği bir senelik şahsi vergi: 40 kuruş
Koyun ve keçi ticaretinden vergisi: 4 kuruş
Otlak ve kışlak vergisi: 7 kuruş
Maktu bağ toplamı: 6 kuruş
Toplam vergi: 17 kuruş
Mal varlığı: Ekilmiş 1 dönüm tarla (İlikçi Oğlu Vakfı), 1 evlek bağ, 1 sağmal inek, 10 sağmal koyun, 15 sağmal keçi, 8 dölsüz koyun, esbabdan 2/1 hisse, 1 beygir, 10 kuzu ve 15 oğlağı bulunmaktadır.
Bir senede tahmini temettuatı: 541 kuruş
Kazancından temettuatı: 400
Bir senede tahminen alınan toplam temettuatı: 941 kuruş

Hane 16 numara 1:
Vâdi-i Meram mahallesi sakinlerinden Güloğlu Seyyid’in emlak, arazi ve temettuatı ise şöyledir:
Değirmenci.
Geçen sene verdiği bir senelik şahsi vergi: 40 kuruş
Koyun ve keçi ticaretinden vergisi: 4 kuruş
Otlak ve kışlak vergisi: 10 kuruş
Maktu bağ toplamı: 2 kuruş
Toplam vergi: 16 kuruş
Mal varlığı: 2 dönüm bağ, 1 sağmal inek, 10 sağmal keçi, 15 dölsüz koyun, esbabdab 2/1 hisse, 1 merkep, 10 kuzu ve 15 oğlağı bulunmaktadır.
Bir senede alınan toplam temettuatı: 745 kuruş (Akdağ, 2014, 156-161).


[1] Temettü, mal, eşya, kazanç, kâr etme, fayda görme mânâsına gelir. Osmanlı Devleti'nin yenileşme döneminde (19. yüzyıl) düzenlenen defter serisidir. Temettüat Defterleri bir yerin bulunduğu döneme ve ait olduğu bölgeye ilişkin sosyo-ekonomik ve demoğrafik yapı hakkında daha mükemmel ve teferruatlı bilgiler sunarlar.


23 Kasım 2017 Perşembe

Ne Olursan Ol Yine Gel!

0 comments


Bu Rubai Kime Ait?
“Gel, ne olursan ol, yine gel!
Kâfir, Mecusî, putperest olsan da gel.
Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir.
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da gel!”

Mevlana kadar şöhretli şu rubai hakkında, Prof. Dr. Emine Yeniterzi’nin kitabında (Sevginin Evrensel Mühendisi Mevlana, Konya, 2007, s. 132-133) bazı açıklamalar mevcut.
Özetle şöyle; Mevlana’ya atfedilen bu metin, “Mevlana Müzesi’nde bulunan el yazması bir Divan-ı Kebir’in kabında kayıtlı ve diğer Divan-ı Kebir nüshalarında rastlanmayan, herhangi birisi tarafından oraya yazılmış ve Mevlana’ya ait olmayan bir şiir” imiş.


Bazı araştırmacılar, rubainin gerçek sahibinin İranlı Şair Ebu Said Ebu’l-Hayr olduğunu ifade etmişler. Yeniterzi, devamla şu açıklamayı yapıyor: “İlginç olan konu; Mevlana’nın altmış bin beyte ulaşan şiirlerine rağmen öncelikle bu mısralarla hatırlanması ve diğer yandan böylesine şöhret kazanmış şiirin ilk söyleyeninin unutulmasıdır. Mevlana, evrensel bir çağrının sahibidir. Bu yüzden rubainin muhtevası ile Mevlana’nın düşünceleri arasında bir çelişki yoktur.” Yeniterzi, rubainin Türkçe çevirisinin yanlış olduğunu belirttikten sonra şöyle bir düzeltmeye de gidiyor: “şiirde “bâz â şeklinde geçen ibare “gel” veya “yine gel” şeklinde tercüme edilmiştir. Asıl çeviri; “vaz gel” yani “vazgeç, tövbe et” şeklinde olmalıdır. Dolayısıyla bu rubainin mesajı; gel, gel ama geldiğin gibi kalma; değiş, geliş, olgunlaş; hamlıktan kurtul; temizlen; sevgiden nasip al şeklinde anlaşılmalıdır.”
İlgililerin ve bilmeyenlerin dikkatine sunmak istedim.
M. ULUTÜRK-Hakimiyet-27.12.2007 (Arşiv)

29 Ekim 2017 Pazar

Geçmiş Zaman Olur ki

0 comments





24 Eylül 2017 Pazar

Hicri Yeni Yılınız Kutlu Olsun.

0 comments


 

31 Temmuz 2017 Pazartesi

Vadi-i Meram'dan Fotoğraflar

0 comments





13 Haziran 2017 Salı

Derelilerin Dere Dışında Çalıştırdıkları Değirmenler

0 comments

Konya'nın Ilgın ilçesinde kaybolup gitmiş değirmenlerden biri de aşağıda bilgilerini vereceğim değirmen. Dereliler bu değirmeni işletmişler ama kimler bunlar bilgi verilmemiş. Diğeri de Bulcuk'ta. Bilgiler şöyle:

Beykonak Abaz Yaylası :
"Beykonak’tan Mustafa Şimşek (1960), Abaz Yaylası’nda 1980’li yıllarda batal olan iki taşlı Abaz Değirmeni’nin bulunduğunu belirtmiştir. Değirmeni Konya Meram’dan Dereliler’in işletmekteydi. Değirmen tamamen yıkılmış olup her hangi bir kalıntısı günümüze ulaşamamıştır. Mustafa şimşek, Borzanlar Değirmeni ve bu Abaz Değirmeninin Mahmuthisar kasabasına kadar ulaşan Abaz Çayı suyu ile çalıştığını söyledi."

Konya Su Değirmenleri, Remzi Duran, Konya, 2016, Konya Büyükşehir Belediyesi Yayınları, s. 132

***
Bulcuk Köyü, Tercüman (Dereli Süleyman’ın) Değirmeni:
Değirmen Bulcuk Köyü’nün s×n×rlar× içinde, Tercüman mevkisindedir. Bulcuk Köyü’nden İsmet AKTÜRK (1932) ve Münir İNAN (1948) tek taşlı olan değirmenin 1955 yılına kadar Dereli Süleyman tarafından işletildiğini söylemişlerdir. Bulunduùu yerden dolayı Tercüman Değirmeni olarak da adlandırılıyor.
Yaklaşık doğu-batı doğrultuda dikdörtgen bir plana sahip deùirmen büyük ölçüde harap olmuştur. Üst örtüsü ve yarı çamur harçlı moloz taş, yarı kerpiç malzemeden inşa edilen beden duvarları yıkılmıştır. Hemen bitişiğinde değirmencinin iki katlı evi bulunmaktadır. Bu evin üst örtüsü tamamen çökse de kerpiç tuğla örgülü beden duvarları hala ayaktadır.
Değirmenin çarkı ve suyolu günümüzde izlenebilmektedir. Metal su oluğu yerinde durmaktadır. 1980’li yıllarda harap olmuştur.

Aynı eser, s. 127
 ***
Kökez Köyü, Hacı Alilerin (Kökez) Değirmeni:

Deùirmen odas×nda yan yana belli aral×klarla s×ralanm×ü üç taü×n yerleri bellidir. Ald×ù×m×z bilgiye göre, taülar son olarak Dereli Bekir tarafından İzmir Foça’dan dökme olarak getirtilmiştir. Taşların tamamı parçalı olup en son tamiratı Dereli Sayit isimli bir usta tarafından yapılmıştır. Taülar güney yönünden s×raland×ù×nda saùdan birinci 140 cm, ikinci yani ortadaki 150 cm ve üçüncü bulgur deùirmeni taü× ise 120 cm çap×ndad×r. Alt ve üst taülar parçal×d×r ve bu parçalar birbirine harç ile tutturulmuütur. Ortadaki deùirmenin teknesi saùlam bir üekilde izlenebilmektedir. Un deùirmeni olan taülar üç sibeklidir. Ancak bulgur deùirmeni iki sibeklidir ve farkl× olarak diùer bulgur deùirmenlerine göre oldukça büyüktür. Ayr×ca bu taü×n ortas× oldukça geniütir bu da farkl× bir uygulamad×r.

aynı eser, s. 136
***
 Kolukısa Kasabası, Ahmet Ağanın (Kolukısa) Değirmeni:
Deùirmen bölgede geniü bir havzay× sulayan Beügöz Çay×’n×n bir kolu üzerinde, Kökez’deki Hac× Alilerin (Kökez) Deùirmeni’nden sonraki bir noktada kurulmuütur. Üç taül×d×r.
 Koluk×sa’dan Mustafa Çar×kc× (1938)’n×n verdiùi bilgilere göre bu deùirmen önceleri Ahmet Aùa taraf×ndan iületilmiütir. Daha sonra ise Dereli Hasan Ağa ve oğlu Ali çalıştırmışlardır. Bu deùirmen 1970 li y×llara kadar çal×üt×r×ld×ktan sonra Hasan aùa ve oùlu Kökez’deki deùirmeni sat×n alm×ülar ve 1990’lara kadar da iületmiülerdir.

aynı eser, s. 138

30 Mayıs 2017 Salı

Hacılar Sokağı

0 comments
Cami Kebir'in Hacılar sokağı burası. Rahmetli babamın doğduğu sokak. Birkaç yaşlı haricinde kimseler yok. Dedemin evinde en son büyük halamız Fadim nenemiz oturdu, burada vefat etti.
Kocaman bir hüzün olmuş buralar.







30 Nisan 2017 Pazar

Kazdıkça altından “Eski Konya” çıkıyor

0 comments




 


Aslında yazımın başlığını “En Son Ne zaman Bir Müzeyi Ziyaret Ettiniz?” koyacaktım.
Turizm Haftası’nda olduğumuza bakmadan bir aydan beri “açık hava müzesi” gibi her bir bölgesi ve ilçesi tarihî eserlerle dolu Konya’yı geziyorum.
Mart ayında Konya Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Dr. Mustafa Güçlü ve akademisyen arkadaşlarıyla birlikte Neolitik çağdan kalma açık hava müzesi hükmündeki Çatalhöyük ile Obruk Gölü’ne bir gezi yapmıştık.
Bu tarihi yolculuğumuz hiç durmadı. Önce sevgili zevcemle birlikte Seydişehir’i gezdik. Seydişehir Kırım Türkleri Derneği Başkanı Mustafa Sarıkamış’a Umre’den döndüğü için “mübarek olsun” ziyaretinde bulunduk. Mustafa kardeşim bizi Seydişehir’in tarihi yerleri ile Kuğulu Parkı gezdirdi. 23 Nisan’da da Hikmet İlim Sanat Derneği üyeleriyle birlikte Beyşehir’in tarihi yerleri ile Beyşehir Gölü’nün etrafını gurup halinde gezdik.
Seydişehir ve Beyşehir âdeta tarih kokuyor.
Tabiat güzellikleri ise harika!
Bütün bu tarihi gezilerimi “Tarihe Yolculuk” adı altında Pusula’da tefrika edeceğim.
Konya bereketli nisan yağmurları ve karlarıyla birlikte âdeta Lâle Devri’ni yaşıyor.
***
Mevlâna Türbesi’ndeki tuvaletlerin olduğu kısımda başlatılan inşaat kazı çalışmaları müsbet mi oldu, yoksa menfi mi orası tartışılır; ama bana göre iyi ki kazmayı o topraklara vurmuşlar, kazdıkça yerin altından tarih fışkırdığı gibi Eski Konya da ortaya çıkıyor.
Aslında tramvay kazısı sırasında, Mevlâna Türbesi ve Üçler Mezarlığı arasındaki tarihi kısımda tekrar eski hamam kalıntılarıyla birlikte Konya tarihi de ortaya çıkmaya başlamıştı. Mevlâna Türbesi ve muhitinde bir arkeolojik kazı yapılması halinde Eski Konya ortaya çıkmasına çıkacak ve “Belde-i Muhayyere” olarak şehrimiz, dini ziyaret açısından bundan son derece istifade etmesine edecek de; yerin altındaki Eski Konya’nın ortaya çıkmasına anıtlar yüksek kurulundaki bürokrasi hazretleri asla ve kat’a müsaade etmeyecektir.
Bu çıkarsamayı Ulvî Sultan Türbesi ve Alâeddin Tepesi eteklerinde Selçuklu Sarayı ve iç kale surları etrafında başlayan kazı çalışmalarının durmasından/durdurulmasından yola çıkarak yapıyorum.
Mevlâna Külliyesi’ndeki ek bina inşaat kazısı sırasında ortaya çıkan insan kemiği ve mezar kapak taşları, buranın intizamlı bir şekilde yapılan bir kabristan olduğunu ortaya çıkardı. Aslında, tramvayın geçirildiği ve şâir Şem-i’nin mezarının da olduğu ve Hiltın Inn Garden’a kadar uzanan bölge de mezarlık. Konya Barosu Konağı boyunca Üçler Mezarlığı’nın arka taraflarında çaktırmadan mezarlar kaldırılmak suretiyle yer açılan ve başka yerden getirilen çam ağaçlarının dikildiği kısım da mezarlık. Bakalım oralara hangi konaklar ve misafirhaneler dikilecek…
***
Mevlâna Külliyesi’nin uç kısmında başlatılan arkeolojik kazı çalışmalarını yerinde inceleyen Konya’nın Şeyhül Muharririni Mehmet Ali Uz, ortaya çıkartılan kabirlerin dokuz asırlık olduğunu öne sürerek “Kabirler bir milletin tapu senetleri gibidir. Altında yatanlar rahatsız edilmemeli” diyor. Bir dönem Konya’ya çok zulmedildiğini ve vakıfların tâlan edildiğini söyleyen M. Ali Uz, 20 yılda yirmi mezarlığın yok edildiğini ve son kaldırılan mezar haziresinin de Mevlâna Dergâhı Haziresi ile Alâeddin Camii Haziresi olduğunu Merhaba’daki yazısında dile getiriyor.
AZİZİM DİYOR Kİ…
Eski Konya’nın ortaya çıkması/çıkarılması için büyük arkeolojik kazıların yapılması gerekiyor.
Eski Konya Fuar Alanında (şimdiki kültürpark ve eski Adliye Sarayı’nın yıkılarak meydan yapılan yerde dahil) yapılan arkeolojik kazılar da durduruldu.
Ben bu kazılarla birlikte yeni kazıların da yapılarak tarihî o Eski Konya kalıntılarının ve tarihimizin tekrar gün yüzüne çıkarılmasından yanayım.
Vurun kazmayı toprağın beline, eski Konya nasılmış bir görelim…
Çünkü gerçek eski Konya toprağın altında yatıyor.
MUSTAFA BALKAN
PUSULA - 30 NİSAN 2017

31 Mart 2017 Cuma

Meram'dan Tarihi Fotoğraflar

0 comments












Vadi-i Meram Sohbeti

0 comments


28 Şubat 2017 Salı

Ali Efendi (Elmas) Hoca

0 comments



Rumi takvime göre 2 Şubat 1329 yılında Konya il Merkezine bağlı Dere Köyü’nde dünyaya geldi. Baba adı Hasan, anne adı Hanife'dir. Babasının hafız ve hoca olması sebebiyle kendisi de hafız olmayı istemiş, 10 yaşında hafızlığa başlamıştır. Orta halli bir ailenin 3 çocuğundan en büyüğüydü. Konya'nın tanınmış âlim ve hocalarından merhum Hacıveyiszade Hoca Efendi, merhum Topal Hoca Efendi ve merhum Sarıkadı Hoca efendilerden din ve hafızlık dersleri aldı. 03.01.1952 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığının açmış olduğu fıkıh, akaid, siyer ve kıraet derslerinden "hayrat hademesi tekamül kursunu (imam hatiplik kursunu)" daha sonra da 25.01.1963 tarihinde aynı kurumun tekamül kursunu iyi dereceyle bitirip belgelerini aldı. Köy Derneği tarafından İmam-Hatip olarak ilk görev yeri olan Konya İl Müftülüğüne bağlı Dere Kasabası Gümanas Camii’ne (Aşağı Mahalle) 22.02.1943 tarihinde görevlendirildi. 1956 yılında imam hatiplik imtihanını kazanana kadar 13 yıl köy derneği tarafından ücretli olarak çalıştı. 1956 yılından itibaren Emekli Sandığına bağlı devlet memuru olarak görev yaparken, Dere Kasabası Merkez Camiikebir’e atandı. Aralıksız bilfiil 42 yıl hizmet etti. Bu süre zarfında Dere Kasabası’nda hem kız hem de erkeklerden pek çok hafız yetiştirdi. Emekliye ayrıldıktan sonra farklı camilerde fahri olarak imam hatipliğe devam etti. Ömrünü dine ve hafız yetiştirmeye adayan Ali Efendi Hoca, 4 Şubat 1989 tarihinde hakkın rahmetine kavuşmuştur.    
Kaynak: Sami Elmas