20 Eylül 2018 Perşembe

Veled Çelebi İzbudak'ın Meram Hatıraları

0 comments

Derleyen: M.ULUTÜRK
Konya'ya bir saat mesafede (Meram) tâbir olunur bir kasaba vardır ki yazın Çelebiyan ve eşrafı mahalliye ve bazı ahali oradaki sayfiyelerine çıkıp kışın şehre naklederlerdi. Çünkü yazın Konya'nın içi çok sıcak olduğundan, bağa göçmek mecburiyeti hasıl olurdu. Bu âdet pek eski olmalıdır ki, menakıb ı Hazreti Mevlâna’da Meram'a çok kere teşrif buyurdukları ve dostları ile Ayin-i cemler icra ettikleri kayıtlıdır. Hattâ Hüsamettin Çelebi Hazretlerinin, de bir sayfiyesi vardı. Bunu anlatmaktan maksadım şudur ki: Bizim de Meram'da büyük bir sayfiyemiz vardı. Mahallenin üst başında bulunduğundan mahalle halkına ait ırmak, bizim köşkün içinden geçerdi. Irmak dahil olduğu yer ağaçlarla dolu olup, kendi tarlamıza ayrılacak ırmaklar dahi oradan ayrıldığı cihetle orası bir su taksimi olup, bir küçük çağlayan teşkil etmişti, işte oracıkta duvar dibine yüksecik sekmen yapıp kendime ikametgâh yapmıştım. Bu sekmenin üç tarafı ırmakla çevrilmiş bir tarafı da duvardı. Güneş görmediği cihetle her çiçek orada olmadığından gölgeyi seven çiçeklerle orasını donatmıştım Bu mahal bana on seneden fazla dershanelik etti. Herkes sıcağa dayanamadığı bir sırada, ben suyun serinliği ile ve koyu gölgede derse bakar, yazı yazar, daha sonraları edebiyat kitaplarını okur, şiir söylerdim. Bir ceviz ağacı oracıkta benimle beraber büyüdü. 19 Temmuz 1312 senesinde Konya'ya gitmiştim, Meram'daki sayfiyemiz büyük valdemin ölümü ile ikiye taksim olmuş yansı bize, yarısı amcama isabet etmişti. Fakat önüne duvar çekildiğinden benim dershanem başka bir şekil almıştı Bu köşeye baktım, baktım beni hayli zaman düşündürdü. Adeta hüzün verdi. Ceviz ağacı da büyük bir ağaç olmuştu. Ben bu çağlıyan önündeki dershanemi yaptığım zaman, karış kadar bir fidan vardı. Sonraları benim vücudum kalınlığında bir koca ağaç oldu. Daha sonra burada kavakta yetiştirdim. Dershanemin manzarası hiç bir yer ile mukayese edilemez. Bütün yaz, kâh çiçekler, kâh çeşitli yemişler nazarı tenezzühümü tenvir ederdi. Dershanemden hiç bıkmazdım. Müsaade etseler gündüz yemeğini bile orada yiyeceğim gelirdi. Mümkün olduğu kadar gündüzleri köşkümüze gitmezdim. Vaktimi orada geçirirdim. Küçüklükten beri müsafirlerimi de orada kabul ederdim. Hattâ bir aralık bazı talebelere orada ders okuturdum. Beni en ziyade meyus eden yağmurlu günler idi. Çünkü o vakit sekmenin döşemeleri çarçabuk toplanır, burada oturmak mümkün olmazdı. Dört tahta ile bir kulübe haline getirip yağmurdan muhafaza mümkün ise de, o zaman dershanenin letafeti tabiiyesi kalmayacaktı. Zaten yağmur akabinde sel geldiği cihetle her halde yağmurlu günde beni orada oturtmazlardı. İstanbul'a geldiğimden bir kaç yıl önce bu dershaneden mahrum kalmıştım. Dershanemin elimle yaptığım güzel şekli tamamen bozulmuştu. Ara-sıra şöyle karşıdan ziyaret eder, bazı ahvali hususiyemi yadederek, deryayı tefekküre dalardım.


Veled Çelebi İzbudak, Hatıralarım, Türkiye Yayınevi, 1946