24 Ağustos 2015 Pazartesi

Aile Öyküleri


Bir ailenin geçmişi hakkında sözlü rivayetleri derleyip yazıya geçirmek başkaları için elbette önemli olmaz. Ben bunları aslında kendim için yazdığım kadar benden sonrakiler için de yazıyorum.  Keyif alıyorum bunu yaparken. İyi bir belge biriktiriciyim de. Bundan 35 yıl önce otobüste kullandığım bileti, bir mektup zarfından özenle ayırdığım bir posta pulunu defterimde saklarım. Kitaplarımın arasında ne zaman koyduğumu unuttuğum yüzlerce kağıt obje vardır. Kocaman bir defter alma zamanım geldi de geçiyor.
Annem Mukadder Hanım/1954 yılı

Aile geçmişim hakkında en önemli bilgi kaynağım annemdir. Onunla geçmişe dair sohbetler etmeyi severim. O da sever bunları konuşmayı. O söyler ben yazarım. Dün onunla bana daha önce söylemediği şeyleri konuştuk. Şunları öğrendim Vadi-yi Meram’ın temaşası en güzel balkonumuzda:
Annemin anneannesinin adı Hediye imiş. Bu hanım Çalıklı’da (Harmancık mı?) evlenmiş. Hüseyin adlı bir oğlu olmuş (annemin dayısı). Sonra kocası ölünce Dere’ye gelin gelmiş ve Ayşe nenemin (biz onu Ayış diye bildik bir ömür) babası Ömer Dede ile evlendirmişler. Bu evlilikten anneannem Ayış nene, Naciye teyze ve Zehra teyze üç kardeş doğmuşlar. Ayış nene en büyükleri, Zehra ortanca, Naciye küçükleri.  
Ömer dede meğer karısı öldüğü için evlenmiş Hediye ile. Eşlerin ölümü onları böylece buluşturmuş. Ömer dedenin ölen karısından Ayşe adlı kızı (Bayrakların Eyüp Ağa'nın annesi) doğmuş. Bu Ayşe, Annemin üvey Ayşe teyzesi oluyor.
Gazi Mehmet Ali Azgün Dedem, 1894-1985
Annemin Hüseyin dayısının biri Remziye diğeri Behiye adına iki kızı olmuş. (Annem, ağabeyi Fahrettin dayımın bunları uzun yıllar evvel arayıp bulduğunu anlatıyor. Annemin teyzesi Zehra nenenin kocası Kırık Mustafa,  dayıma yardımcı olmuş da bu kardeşlerin izleri böylece bulunmuş. Bunları şimdi nerede olduğunu bilme imkanımız olmayan defterine de not etmiş dayım.) Annem bu insanların nerede olduklarını, ailenin şimdi nerede olduğunu bilmediğini söylüyor. Hediye nene Dere’ye gelin geldiği senelerde annemin dayısı Hüseyin, Lalebahçe’de bir ailenin içgüveysi olmuş. Kimsesi yok yaşlı bir Kadınla evlenmiş. Remziye ile Behiye bu yaşlı kadından yani. Hediye nene, annem gelin olduktan sonra Hatice ablam kucağındayken ölmüş. 1958-60 yılları olmalı. Çocukken geçirdiği çiçek hastalığı sırasında gözünün biri kör olmuş. Güzel bir kadınmış. Ayış nenem de gençken çok güzelmiş. Dere’de ona güzel Ayış derlermiş. Mehmet Ali Dedemle aralarında 15 yaş kadar varmış. Dedemi Kel Memet Ali diye beğenmemişler. Bu sebeple zor vermişler. Dedemlere Keller ve Memişler de derlermiş. Dedemin Babası Mustafa çok yoksul bir adam. Öyle ki, berber parası  bile olmayınca keskin bir taşı ustura yapar Mehmet Ali dedemle ağabeyi Çavuş emmiyi bununla tıraş edermiş. Ülkenin yokluk zamanları. Bunu şimdi kime anlatırsınız ki…
Dayım Fahrettin Azgün

Dedem, Hasan Efendi hocada hafız olmuş. Askerde katiplik yaptığı için kasabanın yazışma işleri ona gelirmiş o senelerde. Değirmenlerde Ömrü boyunca çalışmış. Seydişehir’de birkaç sene kalmış nenemle. Meram Turut değirmeninde de çalışmış. Annem eşeğe biner ve bu değirmene azığını götürürmüş. Şırlan yağından katmer, dolma sarma vs.. Mehmet Ali Dedemin babası Mustafa oğluna Fahrettin Paşanın adını vermiş. Bu paşa, Medine Müdafaasını yapan ve Çöl Kaplanı diye bilinen Fahrettin Paşa olmalı (Ömer Fahreddin Türkkan). 
Dedem, en son Altınapa değirmeninde buraya baraj yapılana kadar çalıştı ve hiç emeklisi olmadı. Emekli Maaşını hak ettiği halde günah diye almamış. Askerliği Filistin ve Kafkas cephesinde yapan dedeme gazi olduğundan gazi maaşı bağlamışlar. Yalansız, plansız dosdoğru bir adamdı. 

Dayım 1927 doğumlu idi. Teyzemle aralarında 2 yaş olduğunu söylermiş. İki kız kardeşin arasında da 7 yaş var. Buna göre annem 1936 doğumlu. Annesinin dediğine göre bir bahar günü soğanlar dikilirken doğmuş. Annem bana bu hesabı söyleyince 1939 değil, 1936 yılında doğduğunu söyledim. Kendimi çok yaşlı hissettim dedi. Söylemesem iyi olurmuş.
Ömer Fahreddin Paşa (Ruscuk 1868/Eskişehir 1948
Mehmet Ali dedemin annesinin adı Fatma (Fadimana). Annem onu iyi hatırlıyor. Annem evlenmeden hemen önce 85 yaşında iken ölmüş. Çok cesurmuş bir kadınmış. Büyük oğlu Mevlüt Çavuş seferberlik zamanı 12 yıl askerlik yapmış. Çavuş, günlerden bir gün Batum’dan izne gelmiş memlekete. Fakat izni geldiği gün bitmiş. Dere’de muhtar odasında iken buraya yolları düşen inzibatlara yakalanmış. Askerler apar topar kollarına girip götürmeye kalkmışlar daha kimse ile görüşememişken. Fadimana nene bu duruma çok kızmış, inzibatlara çıkışmış ama elinden bir şey gelmemiş. Oğlunun arkasından gözyaşlarıyla bakakalmış. Mevlüt çavuş uzunca yaşadı. Bunları anlatır gevrek gevrek gülerdi. 
Benden evvel keşke diyorum, geçmişe dair aile notları olsaydı elimizde. Öyküler, şiirler yazardık onların hayatına dair. Halinden müşteki zamanelere faydası dokunurdu belki…


0 comments: