4 Ekim 2015 Pazar

Bizim Evdeki Tel Dolabı



Zaman geçtikçe eskiye rağbet azalıyor. 
Mutfakların tel dolapları, sinileri, kuşhaneleri, seleleri, sepetleri, küfeleri şimdi kilerlere, izbelere, depolara indi. Vakti gelince oralarda da olmayacaklar. 

Vadi-yi Meram'ın bahçeli evlerine ait araç gereçler başka yerlerde olduğu gibi kaybolup gidince "bir zamanlar" diyerek başlayan cümleler kuracağız.  

Tel dolapları için buzdolabının atası diyebiliriz belki. Fotoğraflar bizim evden.

Kimileri de bunları bir yerlerden bularak biraz da dekoratif amaçlı kullanıyorlar. Buzdolabı niyetine kullanılan bu dolaplara yetişemeyenler hayli fazla. Benim gibi 70'li yıllarda çocukluk yaşayanlar, fabrikasyonu, garantisi olmayan bu dolapları iyi bilirler. Tel dolabı yemekleri, sinekten börtü böcekten korur, mümkün olduğu kadar serin bir yere konulurdu. 

Dolabın yanında duvara asılı kalbur hala iş görüyor.



Benim gibi eski eşya meraklısı biri de evinin salonuna aldığı dolabı böyle allayıp pullayıp yerleştirmiş.





Sepet milleti de yerinde duruyor. Bugün asmanın son üzümlerini naylon bir kova yerinde sepetin içine koymak suretiyle kendimi iyi hissettim diyebilirim. :)

Bunların daha büyük ve yüksek olanları ile bağ bozumuna giderdik Eylül başından sonra. Dutlu kırı bağlarına, Hocacihan bağlarına, Vadi-yi Meram'ın bağlarına giderdik. Bağbozumu günlerini keyifle yazıp Meram dergisinde yayımlamıştım yıllar evvel. 

Bu şiirin tarihini bile unutmuşum. 15 yıl vardır sanırım. Şiir sayfanın altında...

Sepetin üzerindekini kırık bir baston sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bahar günlerinde Vadi-yi Meram bahçelerinin merizlerine, puştalarına, avarlarına bu aletle tohum veya sebze fidanı dikilirdi. Toprak tavındayken bunu yere batırınca açılan derin deliğe ne ekip dikecekseniz dibine bırakır üzerini toprakla kapatırdınız.

 

 

EYLÜL

/En mûnis tarafından
alâimisemâyı
yahut ölümünü toprağın
hesaba katarak Eylül’ü
her sonbaharda düşlerim.../

Ben çocukken
bağbozumuna gidilirdi
imrenirdi şehir çocukları
küfeler dolusu üzümüne
ve at arabasına dedemin..

Badem ağacı,
bağ
ve çocuk benliğim
bulanırdık muhabbete.

Kuşlukta gelirdi Kâsım
elinde sıcak bir fırın ekmeği
yüreğinde gizli yaralarla uzaklardan.
Anlardım ki Eylül’ü umursardı.

Yaz biter Eylül bitmezdi
ninemin şekerleri gibi
/şehir arsız değildi bu kadar
anneler böylesine yalnız./

akşamları
pencere önlerinde gemici feneri
dışarıda rüzgâr
aklımda Hürü’nün masalı.
İçimden serüvenler geçerdi.
Ocak başında ‘‘Tarla Dönüşü’’nü dinlerdik radyodan.
Geceleri yıldızlar kayardı
cilâlı turşu küpleri parlardı.
Dedem anlatır,gülerdi :
‘‘Filistin , Kafkasya hey
çarıklı arpa pilâvı.’’

Çarıklı arpa pilâvı ve çocuk benliğim
Kiler kokusunda kaybolurduk.

Eylül hiç kaybolmazdı...




Bu küpün turşu sakladığı günleri hatırlıyor olmak...
Evde dedeli-neneli, analı-babalı günlerde bolca turşu yapılan günler çok geride kaldı.

Hatırası bile yeter...

0 comments: