Bir ailenin
geçmişi hakkında sözlü rivayetleri derleyip yazıya geçirmek başkaları için
elbette önemli olmaz. Ben bunları aslında kendim için yazdığım kadar benden
sonrakiler için de yazıyorum. Keyif
alıyorum bunu yaparken. İyi bir belge biriktiriciyim de. Bundan 35 yıl önce
otobüste kullandığım bileti, bir mektup zarfından özenle ayırdığım bir posta
pulunu defterimde saklarım. Kitaplarımın arasında ne zaman koyduğumu unuttuğum
yüzlerce kağıt obje vardır. Kocaman bir defter alma zamanım geldi de geçiyor.
|
Annem Mukadder Hanım/1954 yılı |
Aile geçmişim
hakkında en önemli bilgi kaynağım annemdir. Onunla geçmişe dair sohbetler
etmeyi severim. O da sever bunları konuşmayı. O söyler ben yazarım. Dün onunla
bana daha önce söylemediği şeyleri konuştuk. Şunları öğrendim Vadi-yi Meram’ın temaşası
en güzel balkonumuzda:
Annemin anneannesinin adı Hediye
imiş. Bu hanım Çalıklı’da (Harmancık mı?) evlenmiş. Hüseyin adlı bir oğlu olmuş
(annemin dayısı). Sonra kocası ölünce Dere’ye gelin gelmiş ve Ayşe nenemin (biz
onu Ayış diye bildik bir ömür) babası Ömer Dede ile evlendirmişler. Bu evlilikten
anneannem Ayış nene, Naciye teyze ve Zehra teyze üç kardeş doğmuşlar. Ayış nene
en büyükleri, Zehra ortanca, Naciye küçükleri.
Ömer dede meğer karısı öldüğü için
evlenmiş Hediye ile. Eşlerin ölümü onları böylece buluşturmuş. Ömer dedenin
ölen karısından Ayşe adlı kızı (Bayrakların Eyüp Ağa'nın annesi) doğmuş. Bu
Ayşe, Annemin üvey Ayşe teyzesi oluyor.
|
Gazi Mehmet Ali Azgün Dedem, 1894-1985 |
Annemin Hüseyin dayısının biri
Remziye diğeri Behiye adına iki kızı olmuş. (Annem, ağabeyi Fahrettin dayımın
bunları uzun yıllar evvel arayıp bulduğunu anlatıyor. Annemin teyzesi Zehra nenenin
kocası Kırık Mustafa, dayıma yardımcı olmuş da bu kardeşlerin izleri
böylece bulunmuş. Bunları şimdi nerede olduğunu bilme imkanımız olmayan
defterine de not etmiş dayım.) Annem bu insanların nerede olduklarını, ailenin şimdi
nerede olduğunu bilmediğini söylüyor. Hediye nene Dere’ye gelin geldiği senelerde
annemin dayısı Hüseyin, Lalebahçe’de bir ailenin içgüveysi olmuş. Kimsesi yok
yaşlı bir Kadınla evlenmiş. Remziye ile Behiye bu yaşlı kadından yani. Hediye
nene, annem gelin olduktan sonra Hatice ablam kucağındayken ölmüş. 1958-60 yılları
olmalı. Çocukken geçirdiği çiçek hastalığı sırasında gözünün biri kör olmuş.
Güzel bir kadınmış. Ayış nenem de gençken çok güzelmiş. Dere’de ona güzel Ayış
derlermiş. Mehmet Ali Dedemle aralarında 15 yaş kadar varmış. Dedemi Kel Memet
Ali diye beğenmemişler. Bu sebeple zor vermişler. Dedemlere Keller ve Memişler
de derlermiş. Dedemin Babası Mustafa çok yoksul bir adam. Öyle ki, berber
parası bile olmayınca keskin bir taşı ustura yapar Mehmet Ali dedemle ağabeyi
Çavuş emmiyi bununla tıraş edermiş. Ülkenin yokluk zamanları. Bunu şimdi kime
anlatırsınız ki…
|
Dayım Fahrettin Azgün |
Dedem, Hasan Efendi hocada hafız
olmuş. Askerde katiplik yaptığı için kasabanın yazışma işleri ona gelirmiş o
senelerde. Değirmenlerde Ömrü boyunca çalışmış. Seydişehir’de birkaç sene
kalmış nenemle. Meram Turut değirmeninde de çalışmış. Annem eşeğe biner ve bu değirmene
azığını götürürmüş. Şırlan yağından katmer, dolma sarma vs.. Mehmet Ali Dedemin
babası Mustafa oğluna Fahrettin Paşanın adını vermiş. Bu paşa, Medine Müdafaasını
yapan ve Çöl Kaplanı diye bilinen Fahrettin Paşa olmalı (Ömer Fahreddin Türkkan).
Dedem, en son Altınapa değirmeninde buraya baraj yapılana kadar çalıştı ve hiç
emeklisi olmadı. Emekli Maaşını hak ettiği halde günah diye almamış. Askerliği
Filistin ve Kafkas cephesinde yapan dedeme gazi olduğundan gazi maaşı
bağlamışlar. Yalansız, plansız dosdoğru bir adamdı.
Dayım 1927 doğumlu idi. Teyzemle
aralarında 2 yaş olduğunu söylermiş. İki kız kardeşin arasında da 7 yaş var.
Buna göre annem 1936 doğumlu. Annesinin dediğine göre bir bahar günü
soğanlar dikilirken doğmuş. Annem bana bu hesabı söyleyince 1939 değil, 1936
yılında doğduğunu söyledim. Kendimi çok yaşlı hissettim dedi. Söylemesem iyi
olurmuş.
|
Ömer Fahreddin Paşa (Ruscuk 1868/Eskişehir 1948 |
Mehmet Ali dedemin annesinin adı
Fatma (Fadimana). Annem onu iyi hatırlıyor. Annem evlenmeden hemen önce 85 yaşında
iken ölmüş. Çok cesurmuş bir kadınmış. Büyük oğlu Mevlüt Çavuş seferberlik zamanı
12 yıl askerlik yapmış. Çavuş, günlerden bir gün Batum’dan izne gelmiş memlekete.
Fakat izni geldiği gün bitmiş. Dere’de muhtar odasında iken buraya yolları
düşen inzibatlara yakalanmış. Askerler apar topar kollarına girip götürmeye
kalkmışlar daha kimse ile görüşememişken. Fadimana nene bu duruma çok kızmış,
inzibatlara çıkışmış ama elinden bir şey gelmemiş. Oğlunun arkasından gözyaşlarıyla
bakakalmış. Mevlüt çavuş uzunca yaşadı. Bunları anlatır gevrek gevrek gülerdi.
Benden evvel keşke diyorum, geçmişe
dair aile notları olsaydı elimizde. Öyküler, şiirler yazardık onların hayatına
dair. Halinden müşteki zamanelere faydası dokunurdu belki…