29 Kasım 2013 Cuma

İtburnu, Yonuzeriği, Yabanarmudu…

 İsmail Detseli'den...

Yüce rabbimiz yarattığı canlıların yaşamlarını sürdürebilmesi için sayısız nimetler halk etmiş ve onların hizmetine sunmuştur. İşte bu nimetlerden faydalanabilmek için ekip dikmek bakım yapmak ve sonrasında faydalanmak insanoğlunun elinde. İnsanoğlu emek verip yetiştirirken bazı mahlukat da onun emek çektiği nimetlerden nasiplenecekler. Bu da Allah’ın bir lütfudur.

Hasad zamanı dedik de neleri hasad edeceğiz şimdi. Ya güzden yağmurla ya kurak iken yağmur öncesi ya da baharla toprağa ekilen tohumlar Temmuz Ağustos aylarında büyür olgunlaşır hasat başlar. Bunlar en önemli yaşam kaynağı olan buğday, arpa, nohut, mercimek gibi tahıl ve bakliyat ürünleridir. Bütün bunları bitirdikten sonra en iyi hasad ise bu mevsimde olan hasattır. Hasat edilen şeyler tabiri caiz ise yazın hasat edilen ekmek maddesinin garnitürü yani salatasıdır. Vitamin ve şifa kaynağı ile dolu sebze ve meyve ve sebzelerin kimisi toprağın altında kimisi de üstünde olur.

Yakın zamanda gittiğim köyümün insanları harıl harıl yağmur yaş olmadan yetiştirdikleri ürünlerin hasadı ile meşguldüler. Bunları tarlasından bahçesinden hasad edip evine taşırken de atalarından gördüğü insanlık ahlakına, adabına göre işlerler. Ne gibi? Örneğin ister köylü olsun isterse yabancı olsun yolda, belde kime rastlarsa o hasad ettiği cevizinden, elmasından, armudundan, kavun, karpuzundan mutlaka o insanlara az da olsa verip ölmüşlerinin ruhunu şad etmeyi onları da bıraktıkları mallarının ürünlerinden nasiplendirmeyi yeğlerler.

Toprağın altında yetişen soğan patatesin yanında şimdi toprağın üstündeki o şifalı meyvelerin de toplanarak kimini olduğu gibi kışa saklarken kimilerini marmelat veyahut da başka bir şekilde değerlendirirken küp ve çömleklere doldurup saklanır, kıştan bahara ihtiyacı karşılar…

Bunların en önemlileri arazilerimizin başında kendiliğinden yetişen gülburnu (itburnu veya kuşburnu da denir) yabanarmudu (ahlat da denir) alıç işte bunarı kışa hazırlarken uzun süreli faydalanabilmek için armutların sap ve çöpleri ayıklanır, kurutulur, taze iken tüketildiği gibi kış için armut kurusu yahut armut turşusu olarak saklanıp tüketilir.

Yine insanların boğaz hastalığında çok yararlı olan bir meyve de yaban eriğidir. Yörede yonuzeriği de denir. Bu meyvenin şimdi olgunlaşmış zamanıdır. Onu da hasad edip kışa saklamak çok önemlidir. Gülburnu önce beyaz ve sarı renkli gül açıp sonra gülü kuruyunca olgunlaşan, güzün hasad edilen C vitamini yüklü meyve, kuru olarak saklanıp çay gibi kaynatıp içilirken bilge analarımız tarafından bir büyük haranıda kaynatılarak sıvı hale getirilirdi. Ardından sıkıştırılıp bir ince tülbentten süzülür bir gün güneşte bekletildikten sonra temizce bir küpe, çömleğe konur bahara kadar pratikçe hoşaf yapımında kullanılırdı. Köyde hala bu teknik ve yöntemle yapanlar var. Bu ürün çok leziz ve aynı zamanda vitamin yönünden kuvvetlidir de.

Alıçtan bahsedelim… Bu sene bizim köy tarafında pek yok ya… Yıl seçiyor ya da üşümüş olmalı… Köylüler çiçek zamanında soğuk oldu üşüdü diyorlar. Bu vitamin yüklü meyve de çok harika bir şifa kaynağı… Bundan uzun süreli faydalanabilmek için yine tecrübe konuşur… Bu konuda ellerine su dökülemeyen atalarımızın bize bıraktıkları bilgilerden faydalandık hep. Alıçları samanın arasına sererdik. O samanın içerisinde hiç özelliğini kaybetmeden ertesi yıl yenisi çıkıncaya kadar bozulmadan beklerdi, ben iyi hatırlarım.

Halk dilinde adaçayı olarak bilinen bizim yörede yaylalarda yetiştiği için dağ çayı denilen kışta grip doktoru sayılan çay otunun hasadı da bugünlerde olur.
Böbrek taşı düşürmeye ve daha bir çok hastalığa şifa olan ve bizim bahçelerimizde bolca yetişen gılabba (glabura) olgunlaştı ama o biraz daha soğuğu görmesi lazım hasad yapmak

ÜRÜSÜMDÜ, DEĞİLDİ…

Benim yeni yetiştiğim 1950’li yıllarda kavun karpuzu köyde ekmezdik. Niçin ekmediğimizi sorunca da atalarımız “ürüsüm değil” derlerdi. Yani adet değil bu, görgü yok bizim köyümüzde denirdi. Yani bir şeyin bir yörede yapılmamasına “ürüsüm değil” denirdi.

Hatunsaray divleği çok meşhurdur. İşte biz de bu meşhur divleği köyümüzün ormanı bol olduğu için dağdan getirdiğimiz odunları merkeplere sarar tam 17 km yolu kat edip Hatunsaray’a gider oradan o odunla okkası okkasına kavun karpuz değişir köye getirirdik. Sonraları 1955-56’larda ürüsüm edindik. Köyümüzün arazisine kavun karpuz ekmeye başladık. Ne de iyi etmişiz de başlamışız. Bu ürüne hevesli olan topraklarımız öyle bir karpuz kavun verdi ki hem devasa büyüklükte idi hem de çok lezzetli tatlı idi.

Önceleri köyün uzaktaki kumsal arazilerine ekip yetiştirdik. Sonraları arazilerimizin köye daha yakın yerlerine de ekmeye başladık. Her yerde yetişti bu ürünler. Köyden bize son hasad zamanı olunca irili ufaklı kavun ve karpuz ikram ettiler hanımın kardeşleri. Amanın nasıl bir koku nasıl bir lezzet nasıl bir tat, inanın yemesine bile doyum olmuyor. Allah’ım tadı halen damağımda duruyor sanki. O doğal ürün olan karpuzları kesince kiminin içi kırmızı kiminin sarı hem görsel olarak hem de lezzet olarak bambaşka bir tadı vardı.

Patatesler domatesler biberler soğanlar organik. Katkı yok, gübre yok hepsi de doğal tadında. Soğan yapısı gereği oldukça acı, gözleri yaşartan cinsten. Patates ocağa top olarak vurunca karnı yarılıyor adeta kepeksi bir hal alıyor. Tuza banıp yemesi harika. Soğan ile top pişmiş patatesi peynirle birlikte bazlamaya sıkarak yemesine derman yetmez. Size de tavsiye ederim. Bulun yeyin, afiyet şifa olsun...
http://www.memleket.com.tr/itburnu-yonuzerigi-yabanarmudu-17927yy.htm